1913 yılında yayınlanan Polyanna romanında 11 yaşındaki bir kız çocuğunun “Şükran Oyunu” oynayarak her durumda sevinilecek bir yan bulmasını okuruz. Polyanna ışıldayan ve neşeli karakteri ile başta aksi halası Polly olmak üzere (isimlerin benzerliğinde de bir mesaj var sanırım) tüm yetişkinlerin hatta tüm kasabanın bakış açısını değiştirir. Romanın sonuna doğru başına gelen kaza ile morali bozulan ve sevinilecek bir yan bulamayan Polyanna’ya bu defa tüm halk yardım eder. Sene 2020’nin Mart ayı. Toplam 70 günde Polyanna ve kasabasının tüm ömürleri boyunca gördükleri krizlerin fazlasını gördük sanırım! Peki gerçekten her krizde, her kötü yaşam deneyiminde “güzel bir yan” görmek durumunda mıyız? Bu felsefe iyi gelir mi? Şu an evlerde geçireceğimiz 15 güne hazırlıksız yakalanmış olmanın öfkesini, şaşkınlığını, endişesini sevince dönüştürmek mümkün mü?
Yaşam olaylarını çocuklarımızla yorumlamak
Polyanna şimdi yaşasaydı (!) 2020’de işi kolay olur muydu bilemeyiz ama günümüz ebeveynlerin işlerinin kolay olmadığını söyleyebilirim. “Travma” kelimesi hiç olmadığı kadar biliniyor, uzmanlar sıklıkla çocuklarımızı nasıl koruyacağımız, ne diyeceğimiz ne demeyeceğimiz konusunda öneriler getiriyor. 2020’de şöyle kısaca bir geriye dönsek, çocuklarınıza depremi, çığı, savaşı, mülteci krizini, pandemi kabul edilen bir virüsü, ani edilen okul tatilini açıklamayı deneyimleyerek oldukça ciddi bir repertuar (know how) oluşturmuş sayılırsınız. Fark etmişsinizdir ki tüm yaşam krizlerinde hemen hemen aynı açıklamaları yapıyoruz, çünkü çocukların en temel ihtiyaçları;
-Güvende olduklarından emin olmak,
-Belirsizlikle baş edebilen yetişkinlerden destek almak,
-Düzenlerine devam etmektir.
Bu 3 temel ihtiyacın karşılanacağı garantisi olabildiğimiz (en azından içtenlikle ve dürüstlükle çabaladığımız sürece) yaşanan zor durumları çocuklarla konuşabilir hale gelebiliriz. Ancak bence esas olan bu tür yaşam olayları yaşansın veya yaşanmasın çocuklarımızın duygusal dayanıklıklarını desteklemektir. Hayatın karşınıza ne zaman ne çıkaracağını bilmek mümkün olmadığı gibi, hayatın biz plan yaparken başımıza gelenler olduğunu düşünürsek, yapabileceğimiz tek hazırlık duygusal immün sistemimizi güçlü tutmaktır.
“Dayanıklı” olmak “kaya” gibi olmak mıdır?
Dayanıklı kelimesinin İngilizce karşılığı “Resillient”dır. Ancak Türkçe’de “Dayanıklı” kelimesini söylediğimiz an aklımıza hiç bozulmayan, yılmayan, yok olmayan bir varlık gelir. Halbuki bir insanın her daim böyle olması hem imkansızdır hem de sağlıklı değildir. Peki o zaman “Duygusal Dayanıklı” bireyler kimlerdir? Duygusal olarak dayanıklı dediğimizde hangi özellikleri kast ederiz?
Duygusal Dayanıklılık “Olumsuzluklara karşı hazırlıklı olma, stres ve travmayla başa çıkabilme, zor koşullara uyum sağlama, yıkıcı deneyimlerden bir şeyler öğrenerek gelişme kapasitesidir. Hem ruhsal hem de fiziksel esneklik ve dayanıklılıktır.” Bu tanımla anlıyoruz ki duygusal dayanıklılık kaya olmak değil, tam tersine esneyebilmek ve uyum gösterebilmektir. Polyanna ile bu konuyu tartışmayı çok isterdim. Çünkü her durumun içinden bir güzellik veya olumlu yan çıkarmanın uzun dönemde duygusal olarak dayanıklılık değil yorgunluk getireceğini düşünüyorum. Önemli olan var olan şartları kabul edebilmek, yıkıcı olabilecek deneyimlerden de gelişerek çıkabilmektir.
Peki duygusal dayanıklılığı oluşturan özellikler nelerdir? Reçetesi var mı bu işin?
1. Duygusal Farkındalık: Olay sırasında ya da sonrasında nasıl hissettiklerini tanımlayabilir, farklı duygular arasında ayırım yapabilirler. Böylelikle kendi iç dünyaları ile bağlantılarını daha rahat sürdürürler.
Duygusal farkındalığı olan bireyler ne hissettiklerine aşinadır. Ne hissettiklerini tanımlayabilir, duygularını karşı tarafa ifade edebilirler. Duyguların adını koymak iyileştirir, bedendeki rahatsızlık verici etkisini azaltır. “Bu korona virüsü ile ilgili endişeliyim” dediğinizde duygularınıza yer açmış, o duyguların içinde sıkışmamış olursunuz.
2. Sebat Edebilme.
Stres yaratan durumlar karşısında sebat edebilir, durumun geçmesini bekleyebilir veya durum ile baş etmek için adımları belirleyip bu adımları sebat ederek uygulayabilir.
En az iki hafta evdeyiz. Evden çalışacak, evde yeni bir düzen kuracak ve sebat edeceğiz. Sebat sabırdan farklıdır. Sebatın içinde kabul, dayanma ve umut vardır. Yine yaz gelecek, yine okullar tatil olacak ve yine iyileşeceğiz.
3. İç Kontrol.
Durumların hep dış etkenler nedeniyle olduğunu düşünmez ve iç kontrolü sayesinde durumlar ile baş edebileceğini bilir. Böylelikle çözüm odaklı hareket edebilirler.
Şu dönemde sanırım tek kontrol edebildiğimiz kendi içimiz. Ne şartları, ne tatili, ne virüsü kontrol edemiyoruz. Dolayısı ile dış etkenlere söylenip kızmak yerine kendi iç kontrolümüze önem vermek en iyisi olacaktır.
4. İyimserlik.
Durumlar karşısında kendini kurbanmış gibi hissetmez, durumun geçici ve baş edilebilir bir durum olduğunu bilir. Aynı zamanda olayları yeni farkındalıklar yaratmak için kullanırlar. Her zor durumda aydınlık bir taraf bulurlar.
İtalya’da balkondan yapılan müzikleri duydunuz mu? Polyanna’yı beğenmedik ama aktif umut beslemek ve iyimserlik olaylarla baş etmemizi kolaylaştırır.
5. Destek.
Olaylar ile baş etmek için sosyal desteğin önemini bilirler ve gerektiğinde yardım isteyebilirler. Bu nedenle sosyal çevrelerinde onları destekleyebilecek aile fertleri ve yakın arkadaşları hep mevcuttur.
Çin’den İtalya’ya giden destek uçağını gördünüz mü? Maskeler, testler vb. Ancak esas giden şey bence “destek”. “Biz oradan geçtik, yanınızdayız” mesajı.
6. Perspektif Kazanma.
Kendi yanlışlarını öğrenme tecrübesine dönüştürebilir, zorlukları kendi gelişimleri için birer fırsat olarak kullanabilirler.
Nasıl ilginç bir dönem değil mi? Belki tatil planınız iptal oldu, belki gezileriniz askıya alındı. İşte yepyeni bir perspektifle bakmak için harika bir zaman dilimi? Dizi izlemek, kitap okumak, çocuklarımızla zaman geçirmek, biraz daha uyumak… Hepsi veya hiçbiri. Önemli olan “dönüştürme niyeti…
7. Espri Anlayışı.
Zor durumlar ile baş ederken kendilerine gülebilirler, bir baş etme yöntemi olarak mizahı seçebilirler.
Mizah yapmadan olmaz. Tweetlere, Zaytunga gülmeden olmaz. Korona virüsün annesini telefonla aradığı görseli es geçmek olmaz. Güleceğiz ki iyileşelim…
Korona’ya özel ! ve Evde Olmak Üzerine Öneriler
Evet. Sıra geldi yeni krizle ilgili açıklamalara. Tabii ki daha önceki deneyimlerinizde kullandığınız (!) prensipler geçerli. Şöyle ki;
-Uzun açıklama yapmayın. Vereceğiniz bilginin sınırı olmalı. “Meraklanacak hiçbirşey yok!” demek çocuğun kaygısını azaltmayacağı gibi, sizden alamadığı “gerçek ve doğru” bilginin yerini “Arkadaşlar merhaba…” diye başlayan ses kayıtlarının doldurmasına neden olacaktır . Benzer şekilde bazen işin ucunu kaçırıp gereğinden çok bilgi de verebiliyoruz. Bu defa da aklın alabildiği bilgiyi kalbe sığdırmak zor olabiliyor. Bu uzmanlar da yuvarlak konuşuyor diyeceksiniz biliyorum. Kriteriniz/reçeteniz şu olsun: Kısa, net, 10 cümleyi aşmayacak, içinde korkutucu data barındırmayan, yeteri kadar bilgi verin.
-Güvence verin, güvende hissettirin. Hepimizin en büyük ihtiyacı güvende hissetmek ve belirsizlikle baş etmek. Siz de çocuklarınıza güvence verin. Durumun geçici olduğunu, sizin, çocuğunuz ve aileniz için tüm güvenlik önlemleri aldığınızı söyleyin.
-Rutinlere bağlı, yemek ve uyku saatlerinize sadık kalın. Günlük çerçeve içinde yepyeni bir düzene geçmemeye özen gösterin. Rutin demek güvende hissetmek demektir.
-Değişen durumları ve planların neden değiştiğini anlatın. Neden haftaya olan partinin iptal olduğunu, okul gezisinin neden yapılamayacağını anlatın. Bu durumlarla ilgili hissettikleri hayal kırıklığı ve öfkeyi duymaya çalışın.
-Evde geçen zamanı boşa geçen zaman gibi değil, ellerinizi yıkayarak, sosyal mesafeyi koruyarak tüm toplum sağlığına katkıda bulunduğunuz bir zaman dilimi olarak değerlendirin.
-Bu dönemlerde artan kaygı nedeniyle daha küçük yaşlara ait özellikler geri gelebilir. Sizin yanınızda yatmak, kucak istemek vb. Bu dönemin geçici olduğunu düşünerek, bu duygusal ihtiyaçları fark edin.
-Kaygı/anksiyeteyi yoğun yaşayan çocuk ve yetişkinlerde semptomlar artabilir. Mutlaka (online de olsa) profesyonel yardım alın.
“Ev”de olmaya dair.
Hepimizin kafasında benzer sorular var.
“Tablet çok mu oynayacak?
Online dersi takip edecek mi?
Hay Allah bilsem bulmaca kitabı stoklardım.
Ben işe gidince nasıl olacak?”
Merak etmeyin herşey yoluna girecek. Biz yeniden rutinimize döneceğiz. Çocuklar okullara dönecek, sınavları olacak, karne günü gelecek, yaz gelecek. O zamana kadar şimdilik iki hafta evde olan (belki daha da uzayacak) çocuklarımız için nasıl bir sistem/destek kuralım?
-Kısa ve net bir açıklama ile durumu anlatın. Ne bildiğini kontrol edin.
-Bu iki hafta için belirlediğiniz bir düzen varsa anlatın.
-Rutinlerini koruyun. Kabaca da olsa günlerine bir çerçeve çizin.
-Fikirlerini alın (2 haftanın programı için, yemek listesi için, ödevler için vb.)
-Durumun geçici olduğunu vurgulayın.
-Mutlaka (sosyal mesafeyi korumasını öğreterek) açık havada olmasını destekleyin.
-Günlük tutun, beraber sesli kayıtla o günün anlatımını kaydedin.
-Sıkılabilirler, şikayet edebilirler, sizi zorlayabilirler.
-Evde daha uzun zaman geçireceğiniz için bu yeni “olağanüstü hal” herkesin bünyesini zorlayabilir. Romantizm bozulabilir.
-Öte yandan bu günleri bir anı olarak da saklayabileceğiniz bir özel zaman dilimine dönüştürebilirsiniz.
Peki siz nasılsınız?
Ne çok şey biliyoruz artık değil mi? Ne hızlı öğreniyoruz herşeyi. Sosyal medya ve teknlojinin gelişimi, insan doğasının üzerinde bir hızla hareket ediyor. Gözümüze sokulan her acılı haber kaygımızı arttırıyor, aklımızın bir nebze alabildiğini kalbimiz alamıyor. Yoruluyor, öfkeleniyor, şaşırıyor, birçok duyguyu bir karmaşa içinde yaşıyoruz. 1980’lerin çocuğu olarak, TV’nin açık olduğu saatlerin azlığı, bayramda çıkan ruhsuz bayram gazetelerinden geldiğimiz noktayı düşünün. Geçen gün oğlumun dediği gibi: “Ne demek biz çocukken tek kanal vardı? Netflix dışında mı?”.
Farkında olmadan “doluyoruz”. Boş bir sürahiden bir bardağa dolduramayacağınız gibi sizin de kabınızı hem bakımlı hem de dolu tutmanız lazım. Son haftada çok yazıldı çizildi ama bence “Anne Baba Ruh Sağlığı” hepsinden önemli. Bir dostumun dediği gibi “Bütün uzmanlar çocuklara nasıl anlatacağımızı anlatıyor, bizi düşünen yok” . O zaman hadi sizi de düşünelim şimdi:
*Yetişkin olmanın zorluğunu imkanınız varsa paylaşın. Bazen sadece “sorumlu” kişi olmak (hiçbir kriz veya travma yokken bile) yorar.
*Bu nedenle bağlantıda kalın. Whatsapp grupları da olur ama esas bahsettiğim gerçek dostlarınızla bağlantıda kalmak.
*Kendi kabınızın ne zaman ne kadar dolduğunu ara ara kontrol edin. İster meditasyonla, ister bulaşık yıkarken, ister uyumadan önce kendinize samimi bir “Nasılım?” sorun. İşler yolundaysa omzunuza pat pat vurup okkalı bir “Affferrrin” çekin. İşler yolunda değilse de “Dur bakalım, neler olmuş benim iç dünyama böyle” deyin ve daha yakından ilgilenin kendinizle.
*Bedeninize iyi bakın. Zencefilli çay, C vitamini, Datça bademi, arı sütü… Sizin anlam yüklediğiniz yiyecek içecek size şifa getirir. Şifayı dışardan gelen yiyecekten beklemeyin.
*Hareket edin. Yürüyün, dans edin, zıplayın, ip atlayın, ev işi yapın.. Hangisini seviyorsanız.
*Sevdiğiniz uğraşlara zaman ayırmayı ihmal etmeyin.
*Günlük tutun. Emin olun, yazmak iyi gelecek.
*Hayal kurun. Yaz mevsimini hayal edin, güzel bir yiyecek hayal edin.
*Nefes alın. Nefes alın. Nefes alın. Güzel, derin nefesler alın.
*Gülün. Sevdiğiniz komedi filmlerini izleyin. Bol bol kahkaha atın.
Hepinize sağlıklı günler dileklerimle…
Kaynak:
Çocukta Rezilyans, Seçkin, Ş & Hasanoğlu, A.
Sevgilerimle
Seçil Akaygün Cüntay
Uzm. Psik. Dan.
Comments are closed.