Önce bazı tanıdık manzaralar:
Saat 21:26. Bir Pazar akşamı. Yeni bir haftanın öncesinde dinlenmenin yetmediği bir zamanda zihninizi plan yaparken buluyorsunuz.
Pazartesi sabahı 07:30’daki servise çocuğunuzu bindirmek üzere 06:30’da başlıyorsunuz hazırlıklara.
Akşamüzeri eve geldiğinizde tüm günün yorgunluğunu hissederken ödev, akşam yemeği, banyo derken sesler yükseliyor, “hadi hadi” ler artıyor..
Ebeveyn ilk karanlık tarafını açığa vuruyor: hızlı!!
Artık hayatımızdaki her şey çok hızlı. Adeta günler birbirinin ucuna eklenerek geçiyor. “Ne zaman Mayıs ayı geldi??” diyoruz. Sanki laleleri kaçırıp erguvanlara anca yetişiyoruz, can erikler ise ucuzlamaya başladı bile..
Bu hızın içinde empatiye ayıracak zamanınız var mı?
Kendinize, eşinize, çocuğunuza empati duyabilecek bir an var mı?
Çocuğumuz için “Bunda ağlanacak ne var?” dediğiniz anda aslında gerçekten “ağladığını” satır arasında okuyacak dakikamız kaldı mı? Eşler biriktirmeseler, anların arasına sıkışmasalar, DURUP da dinleseler…
En son ne zaman DURDUNUZ?
İşte ikinci tarafımız; meşgulüz..
Hep meşgulüz, hızlı ve meşgulüz. İkisi, sanki birbirini besliyormuş gibi..
Bu kadar meşgulken, ilişkilerimiz de sıkışık anlarda sürüp gidiyor. O yüzden hepimizin öfke patlamaları arttı, o yüzden duygusal olarak daha yıpranmış hissediyoruz…
Aslında hepimiz daha akıllıyız artık (!).
Galiba çocuklarımızın sosyal ve duygusal gelişimleri bizim meşgul, hızlı ve akıllı hayatlarımızda kendilerine yer bulmak için başka formlara bürünüyor.
Birlikte DURALIM mı bu hafta?
Her gün sadece 10 dakika duralım mı?
Fotoğraf Kaynak: Penguen Dergisi
Comments are closed.