“Yokluk büyük varlıktır azizim, yeter ki fark edebilesin.”
Friedrich Nietzsche
Tüketim toplumu, tükenmişlik hissi derken “tükenme” kelimesi son yıllarda günlük hayatımızdaki olumsuzlukları tanımlayan cümlelerin içinde yer almaya başladı. Basit anlamda tüketim, bir şeyleri bitirmek ve yok etmek anlamına gelmektedir.
Tüketim kültürü ile ilgili literatüre bakıldığında tüketim kültürünün 17. yy İngiltere’sinde soyluların diğer soylulardan farklı olabilmek ve kraliçenin ilgisini çekebilmek için kıyafetleri, aksesuarları, düzenledikleri şatafatlı ziyafetleri ile ön plana çıkma yolları aramaya dayandığını gösterir. 18 yy da ise insanların, ekonomik kazançları ile yalnızca ihtiyaçları olan şeyleri değil, aynı zamanda arzularına da hitap eden lüks ürünleri talep etmeleri olarak tanımlanmış. Farklı bakış açıları olsa da özetle, insanların toplumsal bağlar ya da ayrımlar yaratabilmek amacıyla ürünleri kullanırken izledikleri farklı yolların bu tüketim kültürünü oluşturduğu söylenebilir.
Şu anda yaşadığımız hayatta da başarılı olabilmek, daha çok yükselebilmek, daha iyi bir evde oturup daha iyi bir arabaya binebilmek için çoğumuz günün, ayların, yılların nasıl geçtiğini anlamıyor, anı yaşamıyor, kendimizi çoğu zaman sorgusuz sualsiz akan hayatın kollarına bırakıyoruz.
Kontrolü bırakmışlık gibi görünen bu halimizin tam aksine bir yandan da kendimizi her şeye yetişmek zorunda hissediyoruz. Mesajlarımız kısa, bayram tebriklerimiz samimiyetsiz toplu iletiler şeklinde, duygularımızı anlatmak için uğraşmak yerine kullanacağımız emojilerimiz var. Yemeklerimiz hızlı, kilo verme reklamları 3 günde 5 kilo vermek üzerine ve hatta heyecanla yemek yerine geçecek hapların icat edilmesini bekliyoruz.
Eskilerin söylediği, “Emeksiz yemek olmaz” sözü geliyor aklıma. Sanki devir değişti ve emeksiz yemekler popüler oldu. Uzun evlilikler yerine bazı gruplar içinde sık sevgili değiştirmek gurur duyulan bir konu bile olabiliyor. Artık bağlanmaktan kaçan “ıssız adam” olmak bir ilişki için uğraşan, çaba sarf eden erkek olmaktan çok daha karizmatik gibi sunuluyor. Boşanma kararı veren çiftlerin birçoğu bir ilişkiyi onarmak için uğraşmaktan kaçan insanlardan oluşuyor.
“Düşünce yokluktan doğar” diyen Freud’un aksine, boşluk bırakmadığımız için düşünmeye de fırsatımız kalmıyor.
Tüketim sadece eşyalar, müzikler oyuncaklar düzeyinde değil hayatın tüketilmesi alanında bizi esir alıyor. Kendimizi tükettiğimiz yerde tükenmişlik sendromu bizi gerçeklerle yüzleştiren durum olarak karşımıza çıkıyor.
Birçoğunuzun duymuş olduğu tükenmişlik sendromu kısaca, kişinin kendisine büyük hedefler koyup daha sonra istediklerini elde edemeyip hayal kırıklığına uğrayarak, yorulduğunu ve enerjisinin tükendiğini hissetmesi olarak açıklanabilir. Mesleki tükenmişlik hissinin kişinin tüm hayatını etkileyen semptomlarla ortaya çıkarması şeklinde de tanımlayabiliriz.
Tükenmişlik, sıklıkla insanlarla muhatap olmayı gerektiren, rekabetin yoğun olduğu işlerde çalışan bireylerde ortaya çıkan bir kötümserlik ve duygusal olarak tükenme sendromudur. Kişinin, psikolojik kaynakları tükenir ve tükenme hissiyatı giderek artar. Bu hissiyat, uyku bozukluları, sırt ağrıları, sindirim rahatsızlıkları ve dikkat sorunları şeklinde de dışa yansımaya başlar, bu nedenle tarihte ilk kez bu kavramı tanımlayan Freudenberger bu durumu “zihinsel ve fiziksel tükenme durumu” olarak tanımlamıştır.
Yapılan araştırmalar aynı kurumda ve aynı şartlarda çalışan bireylerin farklı tükenmişlik seviyelerine sahip olduğunu göstermektedir. Buradaki en önemli koruyucu faktör kişinin başa çıkma yöntemlerinin farklılığıdır.
Tükenmeden önce son çıkış?
Peki, bu histen kurtulmak için neler yapılmalı sorusuna hızlı hayatlar içinde pratik olması adına birkaç önemli konu ile netlik getirelim;
- En önemli ilaç: güç ve inanç. “Her şey benim kontrolümde olsun, başkalarını memnun etmek zorundayım, herkes beni sevsin…” gibi mantıksız inançların fark edilmesi ve yeniden yapılandırılması üzerinizdeki beklentileri daha gerçekçi bir seviyeye çekmenizi sağlayacaktır,
- Hayatımızın içinde ya da yaptığımız işteki zorlukları ve riskleri bilmek, bunlarla nasıl baş edebileceğimizi planlamamızı kolaylaştıracaktır,
- Tükenmişlik halinin ne olduğunu ve belirtilerini bilerek semptomlar ortaya çıkmaya başladığında çözüm aramaya başlamak,
- Kişi olarak sınırlarımızı ve sorumluluklarımızı netleştirmek, kaldıramayacağımız yüklerin altına girmemek,
- İş dışında sosyal ilişkiler kurmak, hobiler edinmek,
- Tatil ve dinlenme olanaklarını mümkün olduğunca kullanmak,
- Boşalım sağlayan, sizi rahatlatan şeyleri keşfetmek için çabalamak, bazen sadece iyi hissettiğimiz bir anı düşünmenin bile zor bir zamanda rahatlatıcı etkiye sahip olduğunu unutmamak,
- Ev ortamınızda sakinleşip, dinlenebileceğiniz alan ve zamanlar yaratmak.
- Normal hayatınızda vermeyeceğiniz tepkiler ya da duygusal değişimler yaşadığınızı fark ettiğinizde kendinizi dinlemek,
Tüm bu adımlar ve çözüm denemeleri işe yaramıyor ve hala işinizi ve hayatınıza devam etmekle ilgili zorluklar yaşıyorsanız bir uzmandan destek alabilirsiniz.
Kaynakça:
- http://betadergi.com/ttad/yonetim/icerik/makaleler/60-published.pdf
- Tükenmişlik sendromu: Akademik Personel Üzerinde bir Uygulama, 2015, Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt:4, sayı:1
- Tükemişlik Sendromu, Nazmiye Kaçmaz, İstan Tıp Fakültesi Dergisi, 2005;68: 29-32
Uzm. Psk. Dan, Pınar Keskiner
Comments are closed.