Çocuklar ve ebeveynlerle çalışırken “Sınır” kelimesini duyduğunuzda ilk aklınıza gelen ne oluyor diye sorduğumuzda verilen cevapları temel olarak 2 başlıkta toplayabiliriz.
- Sınırlar bizi engeller.
- Sınırlar bizi korur.
Psikoloji alanında çalışanlar olarak doğru çizildiğinde sınırların koruyucu bir işlevi olduğuna inanıyoruz. Doğru çizgideki sınırlar, çocuğun sınırlarını ihlal etmeden, ego gelişimine de saygı duyarak belirlenirler.
Çünkü çocuk dürtüseldir ve ebeveynin görevi de frene basmak, zaman içinde de çocuğun kendi fren sistemini geliştirmesine destek olmaktır.
Aslında anne-baba ile çocuk arasında bir “bireyselleşme savaşı” süregelmektedir. Anne-babalarda çocuğu korumak adına onu küçük görerek yapabileceği şeyleri yaptırmama, sağlığı için onu besleme arzuları vardır.
Burada, çocuk hayır dediğinde ebeveyn durmalıdır ki çocuk sınırı ve saygıyı öğrenebilsin. Evde bu sınırı öğrenmediğinde, okula gittiğinde başkasının sınırlarına giren bir çocuğa dönüşecektir. Sınırı delinen çocuk, sınır ihlaline doğru gider. Çünkü kendi sınırı delindiğinde pasif konumda hisseder ve aktif olmak için sınırı ihlal eden konuma gelir.
Çocuk, anne-babanın aynasıdır. Ebeveynden ona yansıyanı yansıtır. Çocuğun elinden kumandayı çekmek, zorla banyoya sokmak ileride arkadaşının eşyasını sormadan almasını normalleştirecektir.
Çocukların sınırlarını belirlerken ebeveynler olarak aklınızda birkaç soruya cevap bularak başlamak önemlidir;
- Bu sınır, çocuğumun hangi ihtiyacı için gerekli?
- Bu sınırı belirlerken onun becerilerini kullanmasına engel oluyor muyum?
- Bedeninin ya da mahremiyetinin sınırlarını aşıyor muyum ?
- Okulla ilgili konularda onun sorumluluğu olan konuları üzerime alıyor muyum?
- Sosyal ilişkilerinde benden yardım istemesini bekliyor muyum, yoksa kendi doğrularıma göre mi onu yönlendiriyorum?
- İnsanlara hayır demesini teşvik ederken, bana hayır dediğinde ne kadar kabul ediyorum?
Aslında farkında olmadan çocuk yetiştirirken bir çok sınırı belirliyor, bazı sınırları aşıyor, bazılarını esnetiyoruz. Yukarıdaki sorular genel olarak kararlarımızı verirken yardımcı olması açısından akılda tutulabilir.
Ancak, biz çocukken hayatımızda olmayan bugünün çocuklarının hayatında önemli yer kaplayan teknoloji ile ilgili bir kaç bilgiyi de ayrıca eklemek gerekirse;
Şu gerçeği kabul ederek başlayalım. Teknolojiyi yasaklamak gerçekçi değil. Yasaklar her zaman çekim gücü yaratır. Hafta içi izin vermeyip, hafta sonu izin vermek de çocuğu zorlayacak bir yasaktır. Bütün arkadaşlarının oynadığı, hakkında konuştuğu bir dünyaya çocuğu sokmamakla eşdeğerdir.
6 yaş öncesinde çocuğa tablet alınmamalı, bu yaşlarda anne-babası onunla konuşmak şartıyla ( aa bak neler oluyor, renkler var burada vb.), ya da birlikte oynadığı oyuna bakarken çocuk oynayabilir. Bu sayede ebeveyn hem çocuğun oynadığı oyunu anlar ve çocuğuyla bir paylaşım alanı oluşturmuş olur hem de onu tek taraflı bir iletişime bırakmamış olur.
Çocuklar küçük yaştan itibaren kendini sınırlamayı öğrenmeli. Teknolojik aletler ile ilgili olarak da çocuğa “sen onun patronu ol, yoksa seni esir alır” denilebilir.
5-6 yaş döneminde günlük yarım saat izin verilebilir. 8-9 yaşında ise 45-50 dakika tablet ile oynayabilir. Bu süreyi öğrenmesi için “sen tabletin saatini kur, ben alarmı kurayım…” gibi farklı öneriler sunulabilir. Başka bir oyun oynadıktan sonra yine tabletle oynayabilir.
İlkokul çağında 1 saatten fazla teknolojik alete maruz kalmak beyni olumsuz etkiler ve başka uyaranlara dönememek gibi zorluklara neden olur. 1 saate kadar zararlı etkilerinin görünmediğine dair araştırmalar bulunmaktadır.
12 yaş öncesinde ise çocuk tek başına internet başında bırakılmamalıdır. Telefonunda, internette neler yaptığı takip edilmelidir. Bu alanlar, tehlikelere, tacize ve istenmeyen durumlara açıktır. Çocuk ise bu yaşta hala korunmaya muhtaçtır. Ama bu takibi yaparken onun güvenliği için yapıldığı net bir şekilde söylenmelidir.
12 yaş sonrasında ebeveynler çocuğun mahrem dünyasına girmemeye daha çok özen gösterilmelidir. Odasının kapısını çalarak girilmelidir.
Okul, anne babadan sonra çocuk için fren görevini üstlenir. Bu nedenle okuldaki kurallar ve yaptırımlar çok nettir, her çocuk için de bu kurallar geçerlidir. Evde frenleyemeyen ebeveyn olduğunda çocuk okulda davranış değişikliği gerçekleştiremez. Okulda kurallar olduğu gibi, onu koruyacak kişiler de vardır. Ebeveynin de okulun kural ve sınırlarını kabul etmesi, çocuğuna da bunu yansıtması çocuğun kendini kontrol etmesini ve kendi sınırlarını oluşturmasını kolaylaştırır.
Koruyucu sınırların olduğu keyifli günler dileğiyle,
Sosyal Duygusal Öğrenme Akademisi
Comments are closed.