Arabadayım, yeşil ışığın yanmasını bekliyorum. Beş yüz metre ilerde, trafiğin ağır ilerlediği dört yoldaki ışıklardan eşimi alacağım. Araba koltuğunda oturan bir yaşındaki kızım ağlamaya başladığı için telefonda eşime dört yolda değil de daha uygun bir yerde beklemesi gerektiğini söyleyemedim ve telefonu aceleyle kapatıp kızımla ilgilenmeye başladım. Tam o anda yeşil ışık yandı ve trafiğin en yoğun olduğu yerde durdum. İki yolu da kapatmıştım. Arkadaki araçlar ilerleyemiyor, sağdan gelenler dönemiyordu. Kalp atışlarım hızlandı, terlemeye başladım ve korna seslerinden başım ağrımaya başladı. Haksızlığa uğradığımı düşündüm bir an için. Kızım ağlıyor, eşim bekliyor, on saniyeliğine orada durdum diye bu kadar korna çalmanın ne anlamı var? Tam o anda öfkemi kontrol etmek için;
- 10 dan geriye doğru saymaya başladım,
- Diyaframdan derin derin nefes aldım,
- Kendimi diğer sürücülerin yerine koymaya çalıştım.
Kızımın ağlaması ve korna sesleri arasında eşimin arabaya binmesini beklerken, arkadaki araç o sıkışıklıkta bir yolunu bulup yanıma yanaştı ve durdu. Camlarımızı indirip olgun bir şekilde konuşmaya başladık. Adam gayet sakin bir ses tonuyla burada durmamam gerektiğini, trafiği engellediğimi ve çok acelesi olduğu için gerildiğini ve bana sinirlendiğini söyledi. Ben de bu nazik adamdan özür diledim ve karşılıklı selamlaşıp yollarımıza devam ettik.
Şaka şaka:) Tabi ki bunların hiçbirini yapmadım, tam tersine öfkemin beni ele geçirmesi için bütün yolları açık tuttum. İkimiz de haklılığımızı daha fazla vurgulamak için birbirimize bağırıp çağırdık!
Neden böyle tepki vermiştim peki? Çünkü; büyüklerimden böyle öğrenmiştim!! Evde, okulda, trafikte ve daha birçok yerde “öfkenin” insanları nasıl ele geçirdiğine defalarca tanık olmuştum. Haklı veya haksız olma halinden bağımsız olarak bazı öğretmenlerin öğrencilere hakaretlerine ve bağırıp çağırarak öğrencileri korkuttuklarına tanık olmuştum. Benzer şekilde çoğu zaman incir kabuğunu doldurmayan nedenlerden dolayı eşlerin, anne babaların çocuklarına veya birbirlerine karşı kırıcı, küçük düşürücü ve bazen fiziksel şiddete varan öfkeli hallerine şahit olmuştum. Bu tür durumlara defalarca tanık olan çocuklar, tabiatları gereği büyüklerinin öfkeliyken açtıkları ayak izlerini takip ediyorlar. Çocukların duygularını ifade etme biçimlerini büyüklerinden (anne, baba, abi, abla, öğretmen vb.) öğrendiklerini bilmek için uzman olmaya gerek yoktur. Etrafındaki çocukların veya öğrencilerin oyunlarına anlamaya çalışan gözlerle bakan herkes bu gerçeği görecektir.
Bu kısa aranın ardından tekrar yola dönecek olursak; kaosu ve öfkeyi geride bırakıp biraz ilerde arabayı durdurdum. Kızım ağlamaya devam ediyordu ve eşim de gerilip korkmuştu! Durumu dramatize edip kendime haksızlık etmedim. Çünkü öfke her insanın olduğu gibi benim de bir parçam. Öfkem, hayat yolculuğumda ilerlerken beni tehlikelere ve engellemelere karşı önlemimi almamı sağlayan bir uyarı sistemi. Hayati öneme sahip, içimden çıkarıp atamayacağım, olmazsa olmazlarımdandır öfkem. İkaz lambasını söküp atamam ama ikaz lambası yandıktan sonrasını kontrol edebilirim veya kontrol etmeyi öğrenebilirim.
Haklı olduğuma inandığım durumlarda dahi etrafımdaki insanları germeye, insanlara bağırıp çağırmaya hele hele fiziksel olarak zarar verecek davranışlar sergilemeye hiç ama hiç hakkım yoktur! Belki de en önemlisi; arabada arkada oturan kızım, öfkesini ifade etme biçimini benden ve annesinden öğrenecek. Hayatı ve kendisini yeni yeni keşfeden kızıma karşı sorumluluğum var.
Bu anlattıklarım benim başımdan geçmiş olsa da biliyorum ki bu ve buna benzer, hatta bundan daha yoğun anları hepimiz yaşıyoruz. Dolayısıyla yukarıda bahsettiğim sorumluluklar bir yönüyle hepimize ait. Yani; ya öfkemizi ifade edecek yeni bir yol bulacağız ya da bize yeni bir yol açacak insanlardan yardım isteyeceğiz. Konfüçyüs’ün da dediği gibi “Ya bir yol bul, ya bir yol aç ya da yoldan çekil.”
Murat Polat
Eyüboğlu Eğitim Kurumları- Matematik Öğretmeni
Comments are closed.