Çocuklar duyguları yetişkinlerden çok daha yoğun hissediyorlar. Onların duygularını gizlemek için maskeleri yok. (İyi ki de yok!) Yoğun duyguları sırasında, yetişkinler sıklıkla “ne var canım korkacak”, “haydi üzülme, alırız yenisini” gibi onların duygularını yok sayan yaklaşımlar içinde olabiliyorlar. Bu yaklaşımın temelinde ebeveynin niyeti çocuğu o duygudan uzaklaştırmak, böylece sorunu ortadan kaldırmak oluyor. Ama bu davranış ile aslında çocuğun yaşadığı duygu yok sayılıyor ve duygusuna saygı gösterilmiyor. Çocuk tarafında hem anlaşılmamanın getirdiği hayal kırıklığı hem de hissetmemesi gerekenleri hissettiğini düşündüğü için suçluluk duyguları ortaya çıkıyor.
Hâlbuki hissettiğimiz her duygu gerçek ve gerekli. Üzüntü duygumuz sayesinde empati kurabiliyoruz, korku sayesinde kendimizi koruyabiliyor, kızgınlık sayesinde de kendimizi ortaya koyabiliyoruz (Filliozat, 2018).
Ebeveynler sıklıkla öfke krizleri, ağlama nöbetleri gibi zorlayıcı durumlar karşısında nasıl davranacaklarını bilemiyorlar. Bu duygular ile karşılaştıklarında çaresizlik, kızgınlık gibi duygular hissederek çocuklarıyla güç savaşına giriyorlar. Böyle durumlara sakin bir şekilde yaklaşarak, çocuğa destek olmak gerekiyor. Çocukların duyguları bu yoğunlukta yaşamalarının ardında gelişimsel bir neden var. Beyinleri bir gelişim içerisinde ve gerek yetişkinlerden aldıkları destekle, gerek yaş alarak yaşadıkları gelişimlerle zaman içinde duygu yönetimi, bekleyebilmek ve sebat edebilmek gibi öz düzenleme becerilerini çok daha rahat gösterebilecekler.
Çocukların duygularının yönetebilmesi için evde ebeveynlerin desteğinin önemi büyük.
1)Ebeveynin model olması. Ebeveynler öncelikle kendi duygularını adlandırarak çocuklara model olurlar. Daha sonra ise bu yoğun duygular ile nasıl baş ettiklerini, kendilerini nasıl sakinleştirebildikleri konusunda model olmalıdırlar. Bazen bir nefes, bazen güzel şeyler düşünmek, bazen de biraz uzaklaşmak içe dönmek işe yarar…
2) Duygularını adlandırmalarına olanak tanıma. Biliyoruz ki sakinleşmenin ilk adımı duyguyu adlandırma. Hissettiklerimizi sadece iyi veya kötü ya da olumlu ya da olumsuz diye ayırmamak gerekir. Aynı durumda farklı hissedebiliriz.
3) Duygulara saygı gösterme. Aman canım ne var kızacak diyerek duyguyu yok saymak yerine; Sen galiba kızgınsın diyerek çocuğun anlaşıldığını göstermek ve onun duygusunu kabul etmek gerekiyor. Duygusu anlaşıldığında, çocuğun yavaş yavaş sakinleşmeye başladığına tanık oluyoruz.
4) Yoğun duygular sırasında destek alabilecekleri güvenli bir alan yaratma. Çocuk eğer ihtiyaç duyuyor böyle durumlarda sarılmak, onu konuşmaya zorlamamak ve sakinleşirken yanında olabilmek önemlidir. Belki de en zoru yorum yapmadan, çözüm bulmaya çalışmadan sadece onu dinleyebilmektir.
5)Duyguların geçici olduğunun farkındalığını yaratma. Çocuklar anda yaşarlar. O an sanki bitmeyecek gibi gelir. Geleceği planlamakta gelişimsel açıdan zorlanırlar. Bu nedenle duyguların zamanla değiştiğini, yaşadıkları durumun geçici olduğunu çocuklar ile paylaşmak gereklidir.
Biliyoruz ki hepimiz harekete ihtiyaç duyarız. Duygular içten dışa süre gelen bir harekettir. Duygular canlılıktır. Duygunun bir anlamı ve bir amacı vardır. Duygu iyileştiricidir (Filliozat, 2018). Tam da bu nedenle onları yok saymamalı ve tüm duygulara alan tanımalıyız. Aksi takdirde acılar tekrar tekrar iç dünyada yaşanır ve semptomlar olarak bize geri döner.
Kaynak
Filliozat, I. (2018). Çocuğun Duygusal Dünyası. Pegasus Yayınları.
Comments are closed.