Hazırladığımız eğitim ve seminerlerde “Okul bize ne öğretir?” diye sorarız bazen. Cevabı hem çok basit hem de çok karışık. Bildiğimiz her şeyi okul mu öğretmiştir? Hayır tabi ki. Okulda öğrendiğimiz her şeyi hatırlıyor muyuz? Buna da hayır cevabı verilebilir. Ama okul, öğrencilik yılları hayatımızın önemli bir kısmını oluşturduğundan kim olduğumuzu belirlemede olumlu ve/veya olumsuz etkilere sahiptir. Kimimiz öğrencilik yıllarını keyifle, özlemle, gülümseme ile hatırlarken; kimimiz o günleri hatırlamak bile istemez. Bunun sebebi ise o yıllardan bizde kalan duygusal izlerdir. Öğrendiğimiz bilgiler, ders içerikleri değil anılar aklımızda kalır. Öğretmen tahtanın önünde bize “aferin” demiştir ya da tüm sınıfa rezil etmiştir, işte bunları hatırlarız. Okul bize bazen başarılı olmak için çalışmayı, didinmeyi, bazen de sıranın altına saklanıp kaçınmayı öğretmiş de olabilir. Arkadaşlara destek olmayı, yardımlaşmayı, bir hata yaptığımızda özür dilemeyi, içinden çıkamayacağımız bir sorun için kafa kafaya verip çözüm üretmeyi de okulda öğrenebiliriz, ya da okulda kimse ile konuşmadan, kimsenin dikkatini çekmeden ve kimse bizimle uğraşmasın diye dua ederek günleri geçirmiş de olabiliriz. Okuldaki ilişkiler (öğretmenlerle, arkadaşlarımızla, büyük sınıflarla, küçük sınıflarla, okulda çalışan tüm görevlilerle) hayatımızın ta kendisini oluşturur.
Okulun bizi hayata hazırladığı ile ilgili bir inanış vardır, oysa okul hayatın ta kendisidir. Bu noktadan yola çıkarsak ilişkiler, duygular, krizler, çatışmalar zaten oradadır. Sosyal duygusal beceriler/sosyal duygusal öğrenme bu nedenle okul sisteminin içinde yer alır, almak zorundadır; çünkü (yine vurgulamayı sevdiğimiz diğer bir cümle) “İlişki olmadan öğrenme olmaz”. İşte bu yüzden ister matematik, ister Türkçe, ister müzik öğretin; siz öğrencinize ulaşmadan, ilişki kurmadan öğrenme gerçekleşmez. Bu nedenle de sosyal duygusal öğrenme ayrı bir müfredat olarak değil sistemin bel kemiği olarak varlığını sürdürebilirse etkili, başarılı, verimli bir eğitim ve öğretimden bahsetmek mümkündür.
Sosyal duygusal becerilerin okul iklimindekini yerini belirleyecek temel birkaç prensipten bahsedilebilir.*
1- Okulunuzun/öğrencilerinizin ihtiyaçlarını belirlemek: Sosyal duygusal öğrenme çok geniş bir şemsiye altında bir çok farklı alt başlığı (empati, dürtü kontrolü, öz düzenleme, yürütücü işlevler, problem çözme, liderlik vb.) barındırıyor. Okulunuzun neye ihtiyaç duyduğunu, nereden başlamak istediğinizi belirlemek için öğrenciler, öğretmenler ve idareciler arasında ihtiyaç belirlemeye yönelik çalışmalar yapmak önemlidir.
2-Anlatmak, öğretmek anlamına gelmez. Geliştirmek istediğiniz becerileri öğrencilere ne yapmaları gerektiğini anlatarak öğretmiş olmayabilirsiniz. Çocuklar çoğunlukla bir durumda ne yapmaları gerektiğini bilir ama nasıl yapmaları gerektiğini bilmezler. Yani ödev yapmanın onların sorumluluğu olduğunu bilirler ama ödev yapmak için gerekli alt becerileri (planlama, odaklanma, zamanı kullanma) bilmiyorlarsa doğal olarak beklenen davranışı sergileyemezler. Öğrencilere empati kurmalarını anlata bilirsiniz ama kendi duygularının farkında olmayan bir bireyin empati kurabilmesi çok zordur. O nedenle geliştirmek istediğimiz sosyal duygusal becerileri sadece anlatmak değil bu beceriyi nasıl kullanacaklarını da deneyimleme fırsatlarını beraberinde sunmak gerekir.
3-Son olarak sadece bir yöntem ile başarmak imkansızdır. Öğrenme farklı deneyimler ile zenginleşirse kalıcı hale gelir. Okulda sosyal duygusal öğrenme için bir ders saati ayırmak işin sadece bir bölümü olabilir. Öğretilen becerilerin okul sisteminde karşılığı olması yani sadece öğrenciden beklenen davranışlar değil okuldaki tüm bireyleri kapsayan bir iklimin parçası olması önemlidir. Tüm idari ve eğitim kadrosu söz konusu becerileri sergileyebilir, hayatlarına adapte edebilir durumda ise o zaman okul ikliminden ve öğrencinin bu becerileri öğrenmesinden bahsedebiliriz.
*Kaynak: https://www.cfchildren.org/blog/2018/09/the-place-of-explicit-social-emotional-skills-instruction/
Comments are closed.