Birbirimizi dinleyememek bence çağın problemi. Etrafımız o kadar fazla uyaranla dolu ki sadece tüm günü beraberce geçirdiğimiz, bedenimizin bir parçası gibi olan telefonlarımızdan yola çıksak karşımızdaki kişinin anlattıklarına dikkatimizi vermemizin ne kadar güç olduğunu görebiliriz. “Bir dakika şu mesaja/maile cevap yazayım, hemen seni dinleyeceğim.” cümlesini illa ki duymuşuzdur ya da söylemişizdir. İşin acı tarafı bu cümleyi söylemekten ziyade bu gibi cümlelerin sıklığının gün geçtikçe artması. Dolayısıyla bizler birbirimize ve çevremizde olan bitene dikkatimizi, kendimizi veremedikçe dışarıda akıp giden hayatla senkronize olmamız ve en önemlisi “ilişki kurmaya” ya da ilişkilenmeye olan yatırımımız zorlaşıyor. Gün geçtikçe daha da yalnızlaşan bireylere dönüşüyoruz.
İlişki kurmanın ve ilişkilenmek dediğimiz şeyin ilk adımı karşımızdaki kişi ile anlaşabileceğimiz bir iletişim kanalı bulmak. Ve bu kanal aracılığı ile birbirimizi anlayabilmemiz, ortak noktalar bulabilmemiz. İnsan olduğumuzdan mütevelli, pek bilindik ata sözümüzden de yolsa çıkarsak, en rahat ve en bilindik anlaşma yolu konuşmak, yani insanlar konuşa konuşa 🙂 Sonraki adım ise konuştuklarımızın duyulması. Duymak otomatik bir eylem gibi, ama “duyulmak” öyle değil. Çünkü duyulmak için önce dinlenilmek gerek. Duymak içinse kulağınızın olması ve işitme probleminizin olmaması yeterli. Karşınızdaki kişi tarafından duyulduğunuzu hissettiğiniz/anladığınız zaman ise o kişiyle olan ilişkiye duygusal bir yatırım yapma olasılığınız artıyor çünkü fark ediliyorsunuz.
Yazının başında da söyledim, dinlemek artık çok kolay bir iş değil. Eskiden konuşmanın, sözlerin, sözel ifadenin daha farklı bir anlamı vardı çünkü şimdiki kadar çeşitli iletişim yolu yoktu. Şimdi ise aynı evin içinde mesajlaşır haldeyiz. Eskiden söz uçar yazı kalırdı, bu nedenle yazardı insanlar, şimdi yazılanlar uçmasın diye değil daha kolay olduğu için yazılıyor. Dolayısıyla en basit anlarda bile birbirimizi dinlemek yerine “ Bana mesaj atsan bunu” ya da “Ne olur bana hatırlat mesajla” demeyi tercih ediyoruz, çünkü dinlemek, akılda tutmak ve karşımızdakini duymak bir efor istiyor ve çoğumuz bu çabayı göstermeye gönüllü değiliz.
Bu yazıyı buraya kadar okuduysanız sizin bunu değiştirmeye istekli olduğunuzu düşünüyorum ve bu yazının amacı da buna niyeti olanlara bir nebze dokunmak, niyetli olmayanların da kulağına su kaçırmak.
O zaman ne yapmalı, nasıl dinlemeli birbirimizi?
Birbirimizi daha etkin dinleyebilmek için önce bunu yapmamıza engel olan unsurları bir gözden geçirmek gerektiğine inanıyorum. Bu engeller hakkında farkındalık kazanırsak, onları yolumuzun üstünden çekmek daha kolay olacaktır. Bunları sıralayacak olursak ilk akla gelenler;
- Ön yargılarımız: Ön yargılar sanıyorum ki en büyük iletişim engellerinden biri. Önyargılardan tamamen kurtulmak çoğu zaman mümkün değil fakat etkin dinlemeye ve karşımızdaki kişiyi gerçekten duymaya niyet ettiğimizde konuşma esnasında gelen yargıları yakalamak daha mümkün olabilir.
- Sabırsız Davranmak/ Kolaya kaçmak: Dinlemek yerine daha kolay olabilecek iletişim yolları var elbet fakat bir kişi ile yüz yüze konuşurken vereceğimiz etkiyi ya da hissiyatı diğer yollarla sağlamak daha zor olabilir.
- Sürekli meşgul bir zihin: Sürekli meşgul olan bir zihinde bir başkasının “söz”lerine yer açmak çok zordur. Birini dinlemeye niyetlendiğimizde dikkatimizin o kişide olduğuna emin olmak gerekir.
- Tolerans ve tahammül azlığı: Bir kişiyi dinlerken o kişinin ağzından çıkan sözler duyguları da içerecektir. Ve iletişim halindeyken o sözlerin azlığı çokluğu, içerdiği duyguların yoğunluğu, o yoğunluğun bizim iç dünyamızda nereye tekabül ettiği karşımızdaki kişiye göstereceğimiz toleransı etkiler. Ya da bazen sadece kimseyi dinlemeye tahammülünüz yoktur. Böyle anları fark etmek ve uygun bir zamanı seçmek ya da konuştuğumuz kişiye bunu açık yüreklilikle söylemek daha yapıcı olabilir.
- Geçmişe takılıp kalmak: Birini dinlerken devamlı geçmişe atıfta bulunmak ya da geçmişteki kendi deneyimlerimize, yaşanmışlıklarımıza takılmak o anda söyleneni kaçırmamıza neden olacaktır.
- Genellemek: Her insan biricik ve tek, bu nedenle o kişiden gelen sözler ve o sözlerin içindeki duygular o kişiye özel. Dinlerken genelleme yaparak cevap vermek, karşımızdaki kişiye yeterince anlaşılmadığını hissettirebilir.
- Laf olsun diye cevap vermek: Sanıyorum ki bu madde en rahatsız eden iletişim engellerinden birisi. “Geçer” , “ Anladım”, “Neyse” sözleri bu maddenin demirbaşları. Laf olsun diye yapılan her iş gibi, laf olsun diye dinlemek de amacına ulaşmak şöyle dursun daha zarar verici ya da yaralayıcı bir etki bırakabilir. O nedenle dinlemeye niyetimiz yok ise dinlememeyi tercih etmek daha iyi olabilir.
Demem o ki iletişimin çok boyutlu, farklı ve bir o kadar da hızlı biçimde değiştiği bu çağda “hakkını vererek” iletişim kurmanın yollarını bulmalıyız. İletişimin hakkını vermek derken; karşıdaki insanı dinlemeyi, dinlerken anlamayı, anlarken, empati kurabilmeyi kastediyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi dinlemek, anlamak ve empati kurmaya çalışmak çaba gerektirir. Hazır mesajların, ara-bul ve kopyala-yapıştırın veya emojilerin kolaycılığına kapılmadan; başkalarının duygularımızı ve iletişimimizi şekillendirmesine çok fazla izin vermeden iletişim kurmaya çalışmalıyız. Beğendi/beğenmedi gibi duyguların ve değerlendirmelerin tek tuşla ifade edilmesinin toleransımızı ve tahammülümüzü azaltmasına izin vermemeliyiz. Bunlara dikkat ettiğimizde hem dinleyebileceğimize hem de daha çok duyulacağımıza inanıyorum.
Ceren Şad Polat
Comments are closed.